6 Ocak 2011 Perşembe

KARİKATÜRKİYE




Türk karikatüründen söz edildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri hiç şüphe yok ki Turgut Çeviker'dir. 1977 yılından beri karikatür tarihi üzerinde çalışan ve çok sayıda kitabın yanı sıra Gül-Diken adında aylık bir mizah dergisi de çıkaran Çeviker'in şu sıralarda kitapçı vitrinlerinde -basın tarihimize de önemli bir katkı sayılabilecek- yeni bir eseri yer alıyor: Karikatürkiye-Karikatürlerle Cumhuriyet Tarihi 1923-1928.


Bu üç ciltlik dev eserin birinci cildi "Tek Parti ve Demokrat Parti Dönemi (1923-1960)", ikinci cildi "27 Mayıs'tan Liberalizme (1960-1991)", üçüncü cildi ise "Merkezin Çöküşünden Muhafazakâr Demokrasiye (1991-2008)" başlıklarını taşıyor. "Karikatürün Serüveni" başlıklı sunuş yazısını Murat Belge'nin, dönem metinlerini de Ahmet Kuyaş'ın yazdığı Karikatürkiye, sadece demokrasi tarihimizin karikatürcüler tarafından nasıl yorumlandığını değil, Türk karikatürünün 1923'ten sonraki gelişme seyrini de bütün açıklığıyla gözler önüne seriyor.

Türk basınında karikatür ilk defa 1867'de yayın hayatına atılan ve aynı yıl Âli Paşa tarafından kapatılan İstanbul gazetesinde görüldü. Karikatürün ağırlıklı olarak kullanıldığı gazete ise, Türkçede ilk mizah gazetesi olarak kabul edilen Diyojen'dir. 1869 yılında Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı olan Teodor Kasap'ın çıkardığı bu gazetede Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik ve Ahmed Midhat gibi önemli isimler de yazıyordu. Teodor Kasap, üç defa kapatılmış olmasına rağmen yüz seksen beş sayı çıkarmayı başardığı Diyojen büsbütün kapatılınca, yoluna Çıngıraklı Tatar'la, o da kapatılınca Hayal'le devam etmiştir. Ne var ki Hayal'de yayımladığı "Matbuat kanun dairesinde serbesttir" altyazılı karikatür yüzünden üç yıl hapse mahkûm edilecek, kefaletle serbest kalınca da ülkeyi terk edecektir.

Mizah basını, her şeye rağmen, II. Abdülhamid'in saltanatının ilk yıllarına kadar Latife, Şafak, Tiyatro, Kah­kaha, Meddah, Geveze ve Çaylak gazeteleriyle yoluna devam eder. "Çaylak" lâkabıyla tanınan Mehmed Tevfik Bey'in gazetesi Çaylak, Türkler tarafından çıkarılan ilk mizah gazetesidir ve halk katında büyük bir ilgi görmüştür. Bütün bu yayınlar 1877 yılında "Matbuat Nizamnamesi"yle yasaklanmak istenirse de Meclis-i Mebusan'a kabul ettirilemez. Ne var ki bir süre sonra Meclis'in kapatılması, mizah gazetelerinin de 1908'e kadar susmasına yol açmıştır.

Meşrutiyet'in ikinci defa ilânının hemen ardından her alanda olduğu gibi, mizahta da yaşanan patlama dikkat çekicidir. İki ay gibi kısa bir zaman diliminde otuzdan fazla mizahî gazete ve mecmua çıkar. Mizahın zaman zaman ölçüyü kaçırıp bir hayli hoyratlık da yaptığı bu kaotik ortamda bu gazetelerin çok azı dayanabilmiş, ayakta kalabilenler de İttihatçılar tarafından ciddi baskılara maruz kalmıştır. Mesela Türk mizahına ve karikatürüne yepyeni bir tarz ve hava getiren Cemil Cem'in çıkardığı Cem, eleştirilerinin dozunu biraz artırınca kısa aralıklarla üç defa kapatılmış, üçüncü kapatılışında yayın hayatını noktalamak zorunda kalmıştır. Eşek gazetesi de her kapatılışında ilk ismini hatırlatan başka bir isimle yeniden çıkmıştı: Kibar, Yûha, Ma'lûm...

Meşrutiyet'in ilk yıllarında yaşanan sevinç, heyecan ve boşalmanın bir benzeri de Cumhuriyet'in ilanından sonra yaşanır; ancak bu dönemin bir farkı vardır: Hemen bütün karikatüristler Türkiye'de büyük bir dönüşümü gerçekleştiren kadronun, yani Cumhuriyet'in seçkinlerinin yanında mevzilenir, karikatürü onlar için "methiye", içinden geldiğimiz dünyanın değerlerine ve bu değerleri temsil edenlere karşı da bir çeşit "hicviye" aracı olarak kullanırlar. Mesela din adamı hep kara sakallı, kazma dişli, göbekli, gözleri fıldır fıldır, elinde kocaman bir tesbih taşıyan ürkütücü bir tip şeklinde tasvir edilir. Murat Belge, bu durumu şöyle anlatıyor: "Bütün Batılılaşma sürecinde olduğu gibi, Batı'nın biçimlerini, kurallarını burada yeniden üretmek isteyen, bu amaçla bu sanatları öğrenenler, sırf bu işi yapmakla, süregiden Doğu/Batı, Eski/Yeni çakışmasında bir taraf konumuna gelmiş oluyorlardı. Bu dönemde incelediğimiz karikatürlerin hemen hepsinde böyle bir 'taraf olma' kararını gözlemleriz. Özellikle bu, günümüze kadar devam eden bir özellik olmuştur."

Karikatürkiye'nin sayfalarını karıştırırken, karikatüristlerin Tek Parti döneminden sonra da, halk iradesinin değil, her zaman sistemin yanında yer aldıkları görülüyor. Özellikle 27 Mayıs dönemi, Türk karikatürü için bir turnusol kâğıdı vazifesi görmüştür. Kitaptaki örnekler, hemen bütün karikatürcülerin esas duruşa geçerek darbecilerin yanında yer aldıklarını ve yapılan bütün haksızlıkları yücelttiklerini gösteriyor. Bu karikatürlerde mizahtan ziyade bir taraftar edasıyla karşı tarafı aşağılama, itibarsızlaştırma çabası hâkimdir ve genellikle "ilerici/gerici", "ilerleme/irtica", "aydınlık/karanlık" gibi basit kalıplar kullanılmıştır.

1970'lerden sonra Türk karikatürünün azçok çeşitlendiği ve zekileştiği söylenebilirse de, henüz ana istikametinin değiştiğine dair sarih bir işaret yok. Karikatürcülerin çoğu hâlâ kendi halkını düşman gibi görüyor, bu halkın iradesine tahammül edemeyen seçkinlerin sözcülüğünü yapıyorlar.


b.ayvazoglu@zaman.com.tr

06 Ocak 2011, Perşembe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder