10 Ağustos 2010 Salı

Bunlar mı muhalifmiş?!


İstanbul 2010 Kültür Başkenti Ajansı’nın desteklediği bir karikatür sergisini gezdim. Aman Allahım, bu ne böyle!
Geçtiğimiz günlerde Tütün Deposu’nda Türkiye ve dünya mizahından seçme karikatürlerle oluşturulan, ‘Karikaturka 2010 – Küresel Bölgesel Karikatür Sergisi’ne gittim. Sergi, Türkiye, Hollanda, Almanya ve İsviçre mizahını temsilen seçilmiş karikatürlerle beraber, bu ülkelerin karikatür ve mizah tarihini de izleyiciye sunarak, farklı mizah anlayışlarını bir araya getirmiş.

Ezik, kompleksli Türkiyeli mizahçılar

Karikatürleri incelerken Türkiye’de baskın ve popüler olan mizah anlayışının ne kadar içler acısı olduğunu bir kez daha fark ettim. Sözde muhalif olan mizahçıların, en bayağı ve en basit esprilerinden oluşturulan ‘Türkiye’ bölümü oldukça can sıkıcıydı. Tamamen sığ bir bakış açısıyla Türkiye sorunlarını ele alan bu karikatürleri görmeye alışkınız. Fakat böyle bir sergide Türkiye adına sergilenecek karikatürlerin bunlar olması, sergiyi hazırlayanların bilinçli bir tercihi olmalı. Projeye katılan diğer ülkelerin karikatürlerinde de rastladığım ‘İslamafobia’ durumu Türkiye mizahında daha sert bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu noktada Türkiyeli mizahçıların tahammülsüzlüğü, ezik ve kompleksli duygularla birleşerek çok daha çirkin bir hal alıyor. Klişeleşmiş ve artık mide bulandırıcı hale gelmiş olan çarşaflı kadın esprileri, sahte bir muhaliflikle körü körüne bir Ak Parti eleştirisi, toplum gerçeklerini algılayamamış, elitist bir halkçılık anlayışıyla dolu bu karikatürler aslında Türkiye solunun genel çelişkilerini de gözler önüne seriyor.


(+)
Müslümanlar ötekileştiriliyor

Sergiye gelenlere ücretsiz olarak verilen ‘Caricaturca 2010’ albümünde, katılan her ülkenin mizah tarihi kısaca anlatılmış. Bu anlatımlarla beraber mizahın nasıl olması gerektiği ve dünyada kriz yaratan karikatürler üzerinden mizahta özgürlük konuları da tartışmaya açılmış. Bu konuda ilk olarak akla gelen Danimarkalı karikatürcü Kurt Vestegaard’ın Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürleri konusunda katalogta yazanlar çok ilginç: “Muhammed’in sarığında bir bomba çizen Danimarkalı karikatürist Kurt Westergaard’a ne olduğunu ise her gazete okuyucusu bilmektedir: Halen hayatta olması neredeyse mucizedir. Danimarka gazetesi Jyllands-Posten tarafından Muhammed’in on iki karikatürü basıldıktan sonra peygamberin resimleri 2006 yılından itibaren dünya çapında sorun olmuştur. Bunun sonuçları bellidir. Danimarkalı siyaset bilimcisi Jytte Clausen’in Dünyayı Sarsan Karikatürler isimli kitabında (Yale University Press, 2009), olay iki yüzden fazla sayfada izah edilmiştir. Nihayetinde hemfikir olduğunu düşünen ve daha sonra on iki karikatürün nelere sebep olduğunu (yüzden fazla ölü, yakılan Danimarka büyükelçilikleri ve Danimarka ürünlerine karşı boykotlar) değerlendiren okuyucu aldatıldığını anlar: Tartışmalı karikatürlerin hiçbiri kitapta basılmamış. Yayıncı bunları yaymaya cesaret edememiştir. Bu şekilde demokratik bir ülkedeki yayın tarihinde derin bir noktaya ulaşılmıştır: Terör karşısında diz çökmek.”

Bu açıklamaları yapan Hollandalı yazar Koos van Weringh, mizahta ayrımcılık ve hakaret gibi temel ölçüleri özgürlük adı altında hiçe sayıyor. Bu yaklaşım sergide yer alan diğer ülkelerin mizah anlayışlarında da sürdürülüyor ve özellikle kıyafetleri dalga konusu edilerek müslümanlar ötekileştiriliyor.

Karikatüristten ne bekliyoruz?

Bence her şeyden önce bir karikatüristten beklenen, çizgisel yetenekle beraber bulunduğu toplumu ve dünyada olup bitenleri sağlıklı bir şekilde analiz edebilmesidir. Karikatürcü bunu yapamadığında ortaya hiçbir zemine oturmayan ve okuyucuya dışlama, nefret, korku, öfke gibi duyguların empoze edildiği ürünler çıkıyor. Kalem ve kağıt, zihinsel yapısı çeşitli nedenlerle böyle şekillenmiş birilerinin eline geçtiğinde, her şey ne yazık ki dünyada iktidar ve güç sahibi olanların istediği biçimde gösteriliyor.

Türkiye mizahında da sürekli olarak korku unsuru haline getirilen halka ait değerler, bu yaklaşımın bir parçası. Aslında Türkiyeli mizahçıların pek çoğu yarı elitist-kemalist bakış açısıyla halka yukardan bakarken, uzaktan uzağa kurulmuş bir halkçılık teorisiyle de halkın mizahını yapıyor, onların derdine tercüman oluyormuş gibi yapıyor. Dolayısıyla aslında “Halk plajlara akın etti, vatandaş denize giremiyor” çizgisinde oldukları söylenebilir.

Ak Partililer gördü mü bu karikatürleri?

Diğer ülkelerden karikatürlerde Türkiye’yle ilgili esprilere de yer verilmiş. Özellikle Alman karikatüristlerin, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme macerasıyla ilgili esprileri ilginçti. Bazılarını özellikle Ak Partili siyasilerin görmesini çok isterdim. Örneğin Heiko Sakurai isimli karikatüriste ait, Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği sevdasıyla ilgili bir karikatür. Avrupa Birliği binası önünde bekleyen Tayyip Erdoğan’a penceren bakan -kim olduklarını tam kestiremediğim- iki kişiden biri diyor ki: “Ya ondan beklenen politik reformları gerçekleştirirse?” Diğeri de diyor ki: “Bu kadar pesimist olma.” Burada asıl problemin bizim kendimizi onların kurallarına göre değiştirmemizden değil, daha kalıcı nedenlerden kaynaklandığı açıkça dile getirilmiş.

Avrupalı karikatüristler her ne kadar ayrımcılık içeren espriler yapsalar da zaman zaman batı özeleştirisine de karikatürlerine yer vermişler. Freimut Wössner’in çizdiği bir karikatürde başörtülü bir kadının elbisesinin göbek ve göğüs kısmında birer delik açılmış ve demiş ki: “Batı toplumu değerlerinin ilk başarıları”. Burada ciddi bir batılılaşma eleştirisi ve sorgulaması görülüyor. Alman çizer Reiner Schwalme’nin “Action” isimli karikatüründe ise bir CNN kameramanı asker olarak tasvir edilmiş ve kamerasını silah gibi tutmuş.

Serginin genelinde yoğun bir ötekileştirme söylemi olsa da aralardan sıyrılan karikatürlerde birilerinin kalıplaşmış şeyleri sorguladığını görmek umut vericiydi. Mizah da pek çok farklı alan gibi kullanan kişinin elinde işlevini değiştiriyor. Çizginin güçlü sembolik anlatımıyla kalıp yargıları sorgulamak ve insanlarda yeni duyarlılıklar oluşturmak mümkün. Güç sahipleri bir şeyleri kendi lehine çevirmek için ne kadar çabalarsa çabalasın, bunun karşısında duran sesin her zaman daha güçlü çıkacağına inanıyorum.



Gülsüm Kavuncu sergiyi izledi, haber verdi
dünyabizim.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder