26 Aralık 2009 Cumartesi

"MİZAHLA ADAM HARCAMAM"




Henüz çocuk yaştayken çizmeye merak sarınca mimarlık okudu... Üstüne bu alanda doktora da yaptı ama hayatını kazanmak için karikatürist olmayı seçti... Salih Memecan, önce Nokta dergisinde yazıp çizmeye başladı, “Limon ve Zeytin”
ile ünlendi. “Bizimcity” ve “Sizinkiler”in kahramanı usta mizahçı Salih Memecan’la,
20 yıllık mesleğinin sırlarını konuştuk...

Karikatürist olmaya ne zaman nasıl karar verdiniz?

Çok küçükken... Ama full-time meslek olarak karikatürist olmaya otuz yaşımda karar verdim. Mimar oldum, sonra doktoramı da yaptım, sonra da full-time karikatürist olmaya karar verdim. Doktorayı bitirip Türkiye’ye döndüm o arada da Nokta dergisine Amerika’dan karikatürler yolluyordum, onlar da yayınlıyorlardı. Haluk Şahin yayın yönetmeniydi. Sonra geldik filan derken sen boşver öğretim üyesi olmayı, karikatürist ol dediler... O dönemde Nokta‘nın kapaklarını yapmaya başladım ve o kapaklarıyla, dergi bayağı ses getirmeye başladı. Beş sene Nokta’da karikatürist ve art direktör olarak çalıştım.

Maddi anlamda tereddüt yaşadınız mı o dönem?

Yaptıkları teklif öğretim üyesi olmaktan daha cazipti. Keyif olarak da daha cazip geldi.
Burada en önemli karar insanın karısının kararı. Sen ne dersen de, eşinin evet veya hayır demesine bakıyor. Geçenlerde bir seminerde genç bir kız soru sordu bana; ‘Kadının hayatınızda önemi nedir’ diye... Düşündüm. Konuşma boyunca şöyle karikatürist oldum böyle başardım falan diye anlatıyordum. Dedim ki; Ben size burada nasıl karikatürist olduğumu anlatıyorum. Bu kadar çalıştım sonra gittim karıma dedim ki ‘Bak karikatüristlik diye bir alternatif çıktı önümüze mümkünse ben karikatürist olmaya karar veriyorum sen ne diyorsun?’ O da ‘Çok iyi olur, yaparsın’ dedi ve ben karikatürist oldum. Eğer ‘Ne işin var karikatürle Allah’ını seversen? Otur mimarlığını yap’ deseydi ben buraya gelip sizinle konuşuyor olmazdım. Hiçbir erkek “karısına rağmen” bir işi yapamaz. En ufak bir başarısızlıkta sorun çıkar, ben sana demiştim, zaten ne işin var. Onun da seviyor olması lazım. Nur çok destekledi. Hatta, Limon ile Zeytin’i marka yapan da odur.

Nasıl karikatürist olunur?

Formülü var. Bir, çizeceksin; iki, esprili olacaksın; üç, kültürlü ve bilgili olacaksın. Bu üçü de çalışmayla ilgili bir şey. Diyorlar ki çizebilmek kabiliyet meselesi. Belki biraz kabiliyet. Ama çok basit çizimler var çok ünlü ve başarılı oluyor. Bence herkes çizme kabiliyetiyle doğuyor, mecbur kalanlar çiziyor. Mecbur kalmayanlar o işi geçiştiriyor... Karikatür dediğin birileriyle alay etmektir. Alay ettiğin kişiler de genellikle başbakanlar, siyasiler. Cahil cahil başkasıyla alay etmek çok zor bir iştir. Onu rezil edeceğim derken kendin rezil olabilirsin. Bir-iki olursun üçüncüde işten atarlar.

Limon ve Zeytin nasıl ortaya çıktı?

20 yıldır profesyonel olarak karikatür çiziyorum. Baktım çocuklarım hiç ilgilenmiyor karikatürlerimle. Düşünsene baban karikatürist ve sen ilgilenmiyorsun. Onun için öyle bir şey yapayım ki çocukların da ilgisini çeksin dedim. Bunun için neredeyse bir doktora çalışması gibi sistemli çalıştım. İki civciv çizdim biri sarı biri siyah. Çünkü çok canlı renkler olması, renk sayısının kısıtlı olması, çocukların okuyabileceği anne babaların okutmakta mahsur görmeyeceği espriler, aile içindeki espriler olsun böyle kurallar çıkardım kendime. Kuralları devam ettirince gerçekten başarılı oldum. Başarılı olduğumu da şöyle anladım... Oğlum veli toplantısına hep annesini çağırırdı, birden beni çağırmaya başladı arkadaşlarına hava atmak için; o zaman anladım.

Nasıl bir aileden geliyorsunuz?

Mutlu bir aileden geliyorum. Babam İş Bankası’nda Müdür idi, annem ev hanımı. Benden beş yaş küçük endüstri mühendisi erkek kardeşim var. Ben ailenin sanatçısıyım. Annem sürekli bana senin eskiden resim ödevlerine ben yardım ediyordum der. Dedem de resim çizer duvarlara asarmış. Kuzenlerim de ressam oldu. Demek ki aileden de bir şeyler var. Babam da çok destekledi. Eskiden karikatür kitapları yoktu; babam gazetedeki karikatürleri keser onları kağıda yapıştırır kitap yapardı bana. Ben onları okur esprileri anlatırdım, onların da hoşuna giderdi ben anlıyorum diye; daha dört yaşındaydım.

Çıtçıtla eşinin arasında olanlar her ailede yaşanan şeyler değil mi?

Benim karım, Amerika’da karikatürcüler derneğinin toplantısında, Charlie Brown’u çizen Charlies Booth’un karısına bir kitabımı vermiş. O da kocasına vermiş. Kocası bana “Amerikan ailesi ile Türk ailesi ne kadar birbirine benziyormuş” dedi. Esasında tüm aileler birbirine benziyor. Konuları, dertleri aynı.

Çizeceğiniz karikatüre gün içinde nasıl karar veriyorsunuz?

Akşam 6.00’a kadar Bizimcity’yi, 5.00’te Sizinkiler’i, 12.00’de de televizyonun Bizimcity’sini çizip teslim etmem lazım. Altıda teslim edeceğime beşte, beşte teslim edeceğim karikatüre de dörtte başlıyorum. O zamana kadar Türkiye’de, dünyada ne oluyor sürekli medyanın içinde yaşıyorsun. Sürekli okuyorum, Amerika’da, Afganistan’da ne oluyor?.. İş karikatür, yani espri bulmaya gelince yarım saat önce dert etmeye başlıyorum. Genellikle son dakika çıkıyor. Bitmeye on dakika kala espri çıkıyor. Bitmeye 10 dakika kala espriyi bulup çizerim. 15 dakika önce çıkmışsa ‘tamam buldum’ demiyorum; bekliyorsun ki daha iyisini bulasın.
Sonradan ‘keşke şunun şöyle çizseymişim’ dediğiniz oluyor mu?
Oluyor. Değiştirme imkânım varsa değiştiriyorum. Gazetede bakmıyorum, ATV’de çıkan filmleri izlemiyorum. Çünkü teslim ettikten sonra yapacak hiçbir şey yok. Ben onu teslim ettiğim an işim bitmiş oluyor. Ondan sonra başkalarından duymak istiyorum, nasıl olmuş, beğenilmiş mi diye.

Nelerden besleniyorsunuz?

İnternetten, medyadan besleniyorum. Dolayısıyla herkes ne yazıyor farkındayım. Part time ABD’de yaşıyor olmak olaylara başka açıdan bakmama yardımcı oluyor. Sabah New York Times’ı alıp okumak büyük avantaj. Dünyada başka bir sürü şey oluyor. Sadece burada olunca, her şeyin içinde oluyorsun. Oradayken bazı konularda kendi kendime ‘Çok da abartma Salih’ diyorum. Burada olan olayların bir sürü karşılığı orada da oluyor. Orada farklı reaksiyon alınıyor. Onlara da sen farklı bakıyorsun.

Neden ABD?

İlk 1969’da gittim. Bir sene orada lise okudum. O sene bir sürü ‘başka’ insanlar tanıdım, ‘farklı’ değer yargılarının olabileceğini gördüm. ODTÜ’yü bitirip Philadelphia Pennsylvania Üniversitesi’nde doktora yaptım. Çocuklarım belli yaşa geldi. Eğitim sistemi, başka şeylerde görmeliler derken, eşim çocuklardan büyük olanı alıp ABD’ye gitti, on beş günde araba aldı ev kiraladı, çocukları okula yazdırdı. Sonra da kızımla biz gittik. Hayatımızı değiştirmek için, bir farklılık olsun diye gittik.

Türkiye gündemini tek karede özetleyen biri olarak siyasete girmeyi hiç düşündünüz mü?
Hayır, hiç düşünmüyorum.

Hatta çıkmayı bile isterim. Bazen, her gün gazeteleri açıp Türkiye’de ne oluyor diye dert etmesem ne iyi olur diye düşünüyorum. Başka sıkıntılarım ya da keyiflerim olsa. Bu çok yıpratıyor. Bir kere işin içine giriyorsun ister istemez doğru ve yanlışların oluyor. Bunlar siyasette doğru bunlar yanlış. Buna neye göre karar veriyorsun. Şimdiye kadar okudukların hayat tecrüben... Türkiye için yanlış ne? Türk insanları mutsuz ve fakir olacaksa o iş yanlış. Türkiye’deki insanlar nasıl daha mutlu ve zengin olursa o siyaset de doğru siyaset. Bu kadar basit esasında.

Türkiye’de basın, sizce yeterince özgür mü?

Amerika ile mukayese edildiğinde birçok konuda Türkiye’deki basın daha özgür. Ama buradaki editoryal özgürlük. Türkiye’de 301 yasası falan çıktı. Devleti, Türklüğü aşağılamak gibi garip yasalar var. Ama onun dışında çok da geri değiliz. Ben karikatürist olarak biliyorum. Singapurlu, Japon karikatürist arkadaşlarım orada siyasi karikatür yapmakta bile zorlanıyorlar politik güçlerin baskısından dolayı.

DTP’nin kapatılma kararı ile ilgili çizdiğiniz bu karikatürde partinin kapatılması için kalkan ellerin yanında neden bir PKK’lı seviniyor?

Ona daha çok rol düşüyor. Demokrasiyi isteyen ve Türkiye’nin gelişmesini isteyen insanlar olarak, siyasetin toplumda daha çok yer almasını siyaset alanının genişlemesini istemeliyiz.
Kürt ve Türk milliyetçiliğini bölen ne?

Geçenlerde taksiye bindim. Taksi şoförü Elazığlı Kürt. “Ne farkımız var, nedir bu düşmanlık?.. Ben eskiden MHP’liydim oy veriyordum, şimdi kızdım vermeyeceğim” diyor. Türkiye’de insanlar, Türk veya Kürt, o kadar da farklı değiliz. Çok az bir farkımız var. Ben bunu belki de ABD’de yaşadığım için biliyorum. Hepimiz ezkaza birbirimize benzesek ne kadar yaratıcılıktan yoksun bir toplum olurduk. ABD’de banka kartını makineye taktığında İngilizce mi İspanyolca mı diye soruyor. Ne olacak ki?.. ABD’liler daha mutlu, Amerika’yı daha çok seviyorlar. Biz de, Türk olur, Kürt olur, Ermeni olur, Çingene olur aşırı dindar olur, Alevi olur; kendi vatandaşlarımızın hayatını kolaylaştırırız, onlar da Türk devletini daha çok sever. Bu olması lazım.

Ergenekon’u görmezden gelen bazı medya kuruluşlarıyla ilgili de bir karikatür çizdiniz... Neden görmezden geliniyor?

Bir şekilde birçok insan bu işin içine bulaşmış olabilir ilk dönemlerde... 28 Şubat’ta basın olarak çok kullanıldık. Kim tarafından? Ergenekon tarafından kullanıldık. Ergenekon diye bir şey var. Böyle illegal demokratik bir organizma var. Bu organizmada çok kötülükler yapıyorlar. Eninde sonunda bitecek. Kendi vatandaşlarına eziyet eden bir sistem çok da devam etmez. Daha demokratik ve şeffaf olmamız lazım. İnsanlar korkutularak yanlış kararlar alınıyor.

Sabah’ta çalışmaktan mutlu musunuz?

Çok. 20 yıldır oradayım artık aile gibi olduk. Sabah, basına o kadar çok insan verdi ki...

Özal beğenip dava açardı
En sert tepkiyi kimden aldınız?

En sert tepkileri mahkemeye vermek oluyor. Mesela Özal verdi. Özal’ın da kendisi vermedi. Özal’ı nerede görsem şirin bir şekilde ‘Ne güzel çiziyorsun’ derdi bana, sonra dava açılırdı. Şimdilerde pek açılmıyor.

Diyelim ki Abdullah Gül’ün bir açıklamasına çok sinirlendiniz? Sert bir karikatür çıkar mı o zaman?

Sert bir şekilde, kimseyi çizmiyorum. Karikatürlerde adamı parçalayayım, harcayayım falan hevesinde değilim. Hele şahsi hiçbir yönü olmaması lazım... Deniz Baykal kendi şartları doğrultusunda desteklemediğim politikaları yapmak zorunda kalıyor veya yapıyor; ancak çok iyi bir aile babası, çok iyi bir insandır. Dolayısıyla benim çizdiğim siyasetiyle ilgili bir şey. Cumhurbaşkanı’nın da desteklemediğim bir politikası olursa çizerim herhalde. Çizerim tabi ama bu öncelik meselesi. Bir sürü başka olumsuzluklar varken...

O kadar ters gelmiş ki mesela...

O kadar ters gelmişse çizerim. Hatta gördüğümde de söylerim.

Gül ailesi ile yakınlığınız nedir?..

Oğulları bir dönem ABD’de yanınızda kalmıştı galiba.
Abdullah Bey’le tanışıklığımız 28 Şubat dönemine rastlıyor. Ben Abdullah Bey’in içinde bulunduğu partiye haksızlık edildiği görüşündeyim. Benim gibi başka bir sürü yazar-çizer vardı. Bir de birkaç yerde tanışıklığımız oldu. Sonra ABD’ye gelip gittiğinde siyasetçi, milletvekili olarak ailecek buluşup görüştük. O görüşmelerden birinde bizim mahalledeki okulun ne kadar iyi bir okul olduğundan bahsettik. Eşim de keşke Mehmet (Gül) de burada kalsa da buradaki imkanlardan yararlansa dedi. Ve kaldı.

Eşinizin Başbakan’ı evde ağırlaması gündemi uzun süre meşgul etti? Niye böyle oldu sizce?
Ben de anlamadım. Halen de anlamış değilim. Bir milletvekili, partisinin lideri ve başbakanı yemeğe çağırıp da başka insanlarla tanıştırmasında bu kadar gündem işgal edecek ne vardı anlamadım.

Kısa çizgi filmlerde AKP’yi eleştirirdiniz. Eşinizin AKP’de milletvekili olmasından sonra bu değişti deniyor...

Eskiden eleştirirdim ama şimdi eleştirmiyorum diye bir şey olmaz. Benim bir dünya görüşüm var. O görüş doğrultusunda çiziyorum. Bugün AKP, yarın başka bir parti ya da lider vardır

TARAF gazetesinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder